Sosyal
Medyanın hayatımıza etkileri
Sosyal Medya
adlı bir TV programıyla ekran karşısına çıkınca herkesin gözünde Sosyal Medya
Uzmanı olarak kodlanıyorsunuz. Olmadığımı her fırsatta dile getiriyorum. Hiçbir
zaman ağzımdan böyle bir kelime çıkmadı, bana atfedildiği her örnekte karşı
çıktım.
Ve kendini
öyle tanımlayanları da saygıyla karşılıyorum. Hiçbirini sınamadım,
sorgulamadım, yermedim.
Herhangi bir
sunumunda bu resmi kullanmamış hiç kimse 'Sosyal Medya Uzmanı oldum' diyemez.
Tarih yazmamıştır.
Herhangi bir
sunumunda bu resmi kullanmamış hiç kimse ‘Sosyal Medya Uzmanı oldum’ diyemez.
Her sosyal medya olayına bu resim mutlaka girmelidir.
Buna
karşılık hayatımıza popüler anlamıyla gireli 5-6 yıl olmuş, adına ajanslar
açılalı daha 2-3 sene geçmiş bir kavramın nasıl bu kadar çabuk, bu kadar fazla
(ve genç) uzmana sahip olduğunu elbette düşündüm. Diğer yandan beyaz yakalı
jargonunda çok afilli bir mertebe olmayan ‘uzmanlık’ için bunca kişinin delice
bir iştahla koşmasına da hep şaşırdım.
Şahsen
uzmanlığı sosyal medya eksenine değil, iletişimde arıyorum. Esas marifetin
sosyal medya araçlarına hakim olmak değil, iletişimi bilmek olduğunu
düşünüyorum. İyi bir iletişimcinin (kaçınılmaz olarak) sosyal medyaya da hakim
olması gerektiğini savunuyorum. Zira yapılan iş özünde marka ve müşterisi
arasında mümkün olduğunca kalıcı ve anlamlı bir iletişim kurma çabasından
ibaret. Mecra, kapasite ve yeteneklerinin farklılığı benim gözümde küçük
ayrıntılar olarak kalıyor.
İşim ve ilgi
alanım dolayısıyla neredeyse bütün dijital / sosyal medya ajansların
kurucularıyla temas halindeyim. Çoğunun kuruluşuna şahitlik ettim.
Çalışanlarının da büyük kısmıyla internetten bir şekilde iletişimimi koruyorum.
İşe alım süreçlerinin, personel hünerinin, çıkan işlerin ortalamasının,
nerelerden esinlenildiğini, çalışma şartlarının, dönen dolapların ve daha
önemlisi müşteri-ajans ilişkisindeki yürüyen – yürümeyen meselelerinin ne
olduğunu biliyorum.
Küçücük bir
pazarda herkes bir düzen tutturmuş gidiyor. Tiyatroyu andıran bu süreçte herkes
rolünü eksiksiz ezberlemiş durumda. Ajansı tarafından düdüklendiğini sandığınız
markanın yöneticisi esasında ne olup bittiğinin en az sizin kadar farkında. Ama
oyunun kuralı öyle konduğu için herkes sessizce olana – bitene göz yumuyor.
Ajansların çevirdiği alavere – dalaverelerden haberdar olmayan çok az marka
tanıdım şimdiye dek.
(Bu
yöntemlerin geçerli olmadığı ajans ve markaların da olduğunu özellikle
belirtmem gerekmiyor sanırım?)
Mesele
Türkiye’ye has değil
The Onion
sitesini duymuş olmalısınız. 1998 yılından beri aklına esen her şeyi mükemmel
bir titizlik ve profesyonellikle haberleştiriyor (bizdeki Zaytung‘un
internetteki ilk örneği diyebiliriz). Ben de galiba kurulduğu dönemden beri ara
ara takip ediyorum.
Yakın
geçmişte video bölümünde TED konferanslarından ilham alarak kendi tarzlarını
taşıyan parodiler çekmeye başladılar. Bunlardan biri de Sosyal Medya Uzmanlığı
ile ilgili. Tekrar hatırlayıp seyredince blogda da paylaşmadan edemedim. Kabaca
değindiğim olayları özetleme adına hoş bir örnek (Anlayamacaklar için tekrar
izlerken çalakalem bir çeviri de yaptım. Aşağıya ekliyorum)
Videonun çevirisi
Sosyal
medya! (Alkışlar)
Sosyal medya
yeni ekonominin itici gücüdür. Bu ne demek? Kimse bilmiyor (*).
Hayatımda
hiçbir orijinal fikre sahip olmasam da başarılı bir sosyal medya danışmanıyım.
Çünkü firmam büyük paralara çalışıyor ve bazı dünyanın en büyük şirketlerinin
diline sosyal medyayı doladık (özünde hiçbir hizmet sunmadan hem de!).
Yeni
internet ekonomisinde hayatta kalmak için insanların isteyeceği ya da ihtiyaç
duyacağı bir hizmet ya da ürünle ortaya çıkmak zorundasınız. Alakası bile yok!
Sosyal medya
birilerine değer sunma ihtiyacını ortadan kaldırır.
Bir örnek
vereyim. Şirketim Cheetos ile bir anlaşma yaptı. Bir odaya kapandık,
markalarına internette değer katacak fikirler üstünde kafa patlattık ve ortaya
çıktı ki hiçbirimizin orijinal bir fikri yok. Bu yüzden onlara bir Facebook
sayfası yaptık! Sonuçta insanlar sayfayı ‘beğendi’ (like). Bu insanlar ortada
hiçbir sebep yokken Cheetos’u beğendi. Hiçbir ödül bile vermedik.
Unutmayın;
bizim yaptığımızı herhangi bir çocuk bedavaya bizden çok daha hızlı
yapabilirdi!
Aklınızla
bir şey düşünüp yeteneklerinizle onu uygulamaya çalışma dönemi bitti. Eski ve
emek isteyen her şey gibi onlar artık ‘verimsiz‘.
Facebook
icat edildi bir kere. Biz sıradan insanlara düşen onun varlığını kabullenmek ve
bizi emebilmesi için kendimizi cömertçe
sunmak. (Alkışlar)
Başka bir
örnek vereyim.
Speedstick
deodoranlarının Twitter hesabını büyütmek için anlaştık. Zaten bir Twitter
hesapları vardı. Ve elbette bizim hiçbir orijinal fikrimiz yoktu. Bu yüzden
sadece Speedstick’i takip edecek binlerce sahte Twitter hesabı açması için
başka bir firmayla anlaştık. Bir haftadan kısa bir sürede Speedstick’i takip
edenlerin sayısını 300’den 900 bine çıkardık! İşin en güzel tarafı bu
hesapların hepsi robottu. Twitter’a bir şey yazmamız gerekmiyordu çünkü
gerçekte okuyan kimse yoktu.
Şirketler
kendilerini takip edenlerin gerçek mi sahte mi olduğunu umursamaz; her şekilde
paranızı öder (Alkışlar).
İdealinde
gerçek (insan) kullanıcıların hepsi topluca bu hesapları takibi bırakacaktır.
Geriye bizim reklam yayınlayabileceğimiz birbiriyle konuşan robotlar kalacaktır.
Robotlar bir ürün almaz ama bu bizim derdimiz değil. Yeni sosyal medya
ekonomisinde insanların size ödeme yapması için çalışıyor gibi görünmek
yeterlidir.
Teşekkür
ederim.
Ve Sonuç:
Şimdi
güldüğümüz bu taktik ve süreçler nice ajansa çuvalla para kazandırdı; kaç
kişiyi iş, güç, unvan sahibi yaptı. Nice şirket çalışanı onay verdiği bu
yöntemlerin meyveleriyle karnını doyurdu.
İşin garibi
herkes neyin ne olduğunu bal gibi biliyordu. Paranın gerçek sahibi patronlar
hariç!
E, patron da
uyanık olup öğrenseymiş be kardeşim! Ajansı ya da kendi çalışanları mı
düşecekti derdine?
Elin
parasıyla caka satma fırsatını kim kaçırır?