ABD sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
ABD sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

31 Temmuz 2017 Pazartesi

YILDIZI HİÇ SÖNMEYECEK SEKTÖRLER

Tamer Ashraf
Dünya ekonomisinin küçük adımlarla ilerlediği bu yıl merkez bankaları ekonomiye destek olmak için düşük faizlere devam etti. 2017’de düşük faizlerin devam etmesi bekleniyor ancak ucuz kredinin sağladığı avantajlar da sınıra dayandı. Bunun bir yansıması olarak küresel ticaretin yeni yılda sadece yüzde 3 civarında büyümesi bekleniyor.
Düşük büyüme ortamı 2017’de birçok sektörde kendini hissettirecek. Düzenlemeler arasında sıkışan finans sektörü, reklamdan aldığı pay azaldığı için medya, düşük petrol fiyatlarının yarattığı baskıyla enerji sıkıntılı bir dönem geçirebilir. Güvenlik kaygılarının artması ise savunma ve havacılık harcamalarını destekleyecek. Çin’de sinemaya ilginin iyiden iyiye artması eğlence sektörünü canlandırıyor. Büyük ekonomilerdeki toparlanma sağlık sektörünü iyileştirecek. IT yazılım ve hizmet sektörü de 2017’de parlak günler geçirecek. Endüstriyel emtia fiyatlarında meydana gelmesi beklenen artıştın yardımıyla madencilik de 2017’de işlerin iyi gittiği sektörlerden olacak. 2017’nin en parlak sektörleri sağlık, madencilik ve IT olacak!


İşte 2017 yılında sektörlere bakış:
Eğlence
Sinemacılık Çin’de atağa geçiyor. PwC, 2017’de Çin’de gişe hasılatının 10.3 milyar dolara ulaşarak ABD’yi geçeceğini öngörüyor. Çin’deki artış, sektörde beklenen yüzde 8’lik küresel artışın büyük bir bölümünü oluşturacak. Hollywood filmlerinde ‘süper kahraman’ dönemi sürecek.
Otomotiv
Alman Volkswagen’in yaşadığı emisyon skandalının etkisi 2017’de sürecek. Dizel araçların mercek altına alınmasıyla elektrikli otomobillere yatırım hızlanacak. Dünyada 2017’de binek otomobil talebinin yüzde 3 artması beklenirken, elektrikli otomobil satışlarının diğerlerinden 15 kat hızlı artacağı tahmin ediliyor. Diğer otomobillerin yanında elektrikli kamyon ve otobüsler de piyasaya çıkmaya hazırlanıyor. ABD’de oto satışlarındaki artış yüzde 2’yi geçemeyecek.
Çin’de yerli üreticiler pazar paylarını geri kazanmaya başlayacak. Hindistan yine gözde pazarlardan olacak. Sektörde teknolojik gelişmeler sürüyor. Sürücüsüz araç çalışmaları devam edecek. Uber ve Volvo 300 milyon dolarlık bir ortaklık kapsamında sürücüsüz araç üretecek; denemeler 2017 sonunda başlayacak. Uber 2017’de halka açılabilir.
Savunma ve havacılık
Kemer sıkma programlarının gevşemesi sonrasında küresel savunma harcamalarında artış meydana gelecek. Güvenlik kaygılarındaki artış da sektördeki harcamaları destekliyor. Moody’s, gelecek yıl harcamalarda yüzde 4 artış öngörüyor. Özellikle füze ve füze savunma sistemleri satışlarında yıllık büyümenin yüzde 5 olduğu dikkat çekiyor.
Bu arada ucuz petrol uçak talebini artırıyor. Genç Asyalı havayolu şirketlerinin yeni yılda Airbus ve Boeing için iyi müşteri olması bekleniyor. Boeing 787’ye rakip olacak Airbus’un geniş gövdeli A330 neo modeli 2017 sonunda geliyor.
Turizm ve seyehat
2017’de küresel turizm harcamaları yüzde 4 artarak 5 trilyon doların üzerine çıkacak. Düşük petrol fiyatları havayolu şirketlerine yarayacak. Artan rekabet Asya’da uçak bileti fiyatlarını yüzde 1 aşağı çekecek. Özellikle Güneydoğu Asya’daki ucuz biletli havayolu şirketleri arasındaki rekabet kızışacak.
Çin’in üç büyük havayolu şirketi büyüyen filosunu desteklemek için her hafta 100 pilotu işe almak zorunda kalacak. Ultra-uzun menzilli rotalardaki rekabette de büyüyor. Avrupa’daki havayolu şirketlerinin terör nedeniyle endişeleri devam edecek.
Enerji
Üreticiler petrol yatırımlarını törpülüyor ancak OPEC üyelerinin üretim kesintilerinde anlaşa maması sebebiyle küresel arz 2017’de artışını sürdürecek. Kartelin üretimi ABD’nin kaya petrolü devrimini yavaşlattı ancak 2017’de kaya petrolü üretiminin istikrar kazanması bekleniyor.
Otomobil sayısındaki artış ve gelişen ekonomilerdeki büyümeye bağlı olarak petrol talebi 2013 yılından bu yana ilk kez arzı geride bırakacak. Brent petrolünün ortalama varil fi yatı 2017’de beşti bir oranında artarak 54 dolar olacak. Bu arada küresel kömür talebi daha durgun bir döneme girecek.
Finans
Finansal hizmetlerde erişim artacak ve toplam kredi hacmi 100 trilyon doları aşacak. Ancak finansın devleri için kar etme yolları bulmak bir zor olacak. Bunun nedeni zengin ülkelerde büyümenin dalgalanması, düşük faiz oranları ve finans sektöründeki düzenlemeler. 2017’den itibaren ABD’de bankalar likidite gereksinimleri konusunda daha sıkı düzenlemelerle karşı karşıya gelecek.
Avrupa’daki kreditörler de 2017’yi AB’nin MiFID II (Finansal Ürün Piyasaları Direktifi ) düzenlemelerine uyum çalışmalarıyla geçirecek. Yavaş büyüyen gelişmiş ülkelerde finansal şirketlerin kredi hacmi cılız artış gösterecek. Faizlerin daha yüksek olduğu gelişen ülkelerde ise kredi hacmi iki basamaklı artış gösterecek. Endonezya’da yüzde 17, Vietnam’da yüzde 15 ve Filipinler’de yüzde 10 artış bekleniyor. Çin’de mevduatların büyüklüğü 30 trilyon dolarla ABD’nin iki katına ulaşacak.
Gıda ve tarım
EIU’nun tarımsal fiyat endeksi yüzde 2’nin altında yavaş bir artış gösterecek. Gelişmekte olan ülkelerde gelirin artması, nüfusun çoğalması ve zevklerin değişmesinden kaynaklı olarak talep artışı fiiyatları yukarı itecek. 2017’de AB’De, fiyatındaki yüzde 10 artıştan dolayı şeker üretimine kota uygulanacak. AB, yeniden net şeker ihracatçısı haline gelecek.
2015 yılında bazı tarım ürünlerinde ihracat vergisini kaldıran Arjantin’in buğday üretimi 2016/17 sezonunda yüzde 25 artış kaydedecek. Bu arada dev kahve zinciri Starbucks, Asya’da 16 pazarda Teavana adı altında çayını satacak. Hedef 9.4 milyar dolarlık Çin pazarı.
Sağlık ve bakım
Yeniden artmaya başlayan sağlık harcamaları 2017’de dünya genelinde yüzde 4 yükselecek. Ortadoğu ve Afrika’daki pazarların hızı biraz kesilecek. Örneğin Suudi Arabistan’da sağlık harcamalarının GSYH’de payı yüzde 5’in altına inecek. Dünya ortalaması yüzde 10.5. Asya’da ise Hindistan, Pakistan, Filipinler, Endonezya sağlık harcamalarının hızlı büyüdüğü pazarlar.
IT Yazılım ve hizmetleri
Müşteri ilişkileri, çağrı merkezi ve arz zinciri yönetimi gibi konulardaki programları içeren ‘iş teknolojileri’ne yapılan harcamalarda 2017 yılında yüzde 9’luk bir sıçrama bekleniyor. Çin’in bilgi teknolojisi (IT) ve komünikasyon pazarı ABD’nin hemen ardından ikinci sırada yer alacak. Mühendislik devlerinin ‘Endüstri 4.0’ ve ‘şeylerin interneti’ için hazırlanması, ayrıca teknoloji devlerinin ‘bulut’ ile hizmetlerine uyumlu hale gelme çabaları karlılığı artıracak.


Bulut platformlarının oluşturulması ve Software as a Service (kullanıcıların ihtiyaç duyduğu yazılımları bulut üzerinde sağlayan yazılım hizmetleri) IT’nin en karlı alanları olacak. Özellikle SaaS olarak kısaltılan yazılım hizmetlerinde gelir artışının yüzde 23 olması öngörülüyor. Yazılım sektörünün tümünde harcamaları yüzde 7 artarak 640 milyar dolara yükselecek.
Medya
Olimpiyatlar ve ABD başkanlım seçimleri gibi olayların sona ermesiyle medyada gelir artış hızı, Magna Global’e göre yüzde 3’e inecek. En çok reklam geliri televizyonlardan elde ediliyor ve burada öne çıkan pazar ABD. Ancak gelirdeki artışın önemli bir bölümü Hindistan ve Brezilya gibi gelişen pazarlardan gelmeye başlayacak.
PwC’a göre internet reklamcılığı yüzde 11 büyüme kaydedecek. Magna, dijital reklamcılık harcamalarının 2017’de toplam içindeki payının yüzde 40 ulaşarak TV’yi geçebileceğini öngörüyor. Yazılı basında işler daha yavaş. Gazetelerin web sitelerindeki reklamların geliri yazılı basının beşte birinde kalacak. Dergiler de için görünüm zayıf.
Metal ve madencilik
Yıllardır düşen emtia fiyatlarının vurduğu madencilik şirketlerini 2017’de daha iyi günler bekliyor. EIU’nun endüstriyel hammadde endeksi gelecek yıl yüzde 8 yükseliş gösterecek. Yine de metal fiyatları patlama yaptığı yılların gerisinde kalacak. Çünkü Çin’in iştahı eskisi kadar kabarık değil. Bundan kaynaklanan talep açığının bir kısmını Hindistan ve Güneydoğu Asya kapatacak.
Çin’in çelik üretimi gereksiniminin yüzde 25 üzerine çıkacak fakat AB ve ABD’nin Çin çeliğine uyguladığı tarifelerin yardımıyla çelik fiyatlarında yüzde 4.5 artış görülecek. 2011 yılındaki fi yatını aşabilecek tek endüstriyel metal çinko olacak. Otomobil üreticilerinin talebiyle çinko fi yatlarında yüzde 25 artış bekleniyor.
Perakende
Perakende grupları ve tüketim malları devleri online satış şirketleriyle rekabet yaşayacak. Amazon ile rekabet edebilemek amacıyla Wal Mart 2 milyar dolar yatırım yapacak. Gıda, içecek ve tütün harcamaları yeni yılda yüzde 5 artacak. Ekonomik ve siyasi belirsizliklerin etkisiyle 2017’de dünyada perakende satışlar sadece yüzde 3 artış gösterecek. Gelişen ülkelerde ciddi bir yükseliş beklenmiyor.
AB’nin yaptırımlarına maruz kalan Rusya’da satışların yerinde sayması bekleniyor. Yine de McDonald’s, 2017’de bu pazarda büyüme planları yapıyor. Çin’de yüzde 6 büyüme bekleniyor ancak bunun standartların altında bir büyüme rakamı olduğuna dikkat çekiliyor. Daha fazla sayıda şirket Hindistan’a yönelecek. IKEA 2017 sonunda Hindistan’da faaliyete başlayacak.
Telekom



Sabit telefon hatlarında kay kaybı sürüyor. 2017 itibariyle sabit hatlardaki daralma yüzde 25’e ulaşacak ve abone sayısı dünyada 630 milyona inmiş olacak. Mobil aboneliği ise 4.3 milyardan 6.4 milyarın üzerine tırmanmış olacak. Internet kullanıcılarının sayısı 3 milyarı aşacak. Sektör için gelişmekte olan ülkelerde ‘mobil broadband’ büyük bir önem taşıyor. Doğu Avrupa ve Güneydoğu Asya’da 3G akıllı telefonlar büyümenin merkezinde. Meksika ve Güney Afrika’da 4G ihaleleri yapılacak.

21 Temmuz 2017 Cuma

Türkiye’de “yabancı yatırım” profili

Ekonomi Bakanlığı “Uluslararası Doğrudan Yatırım Verilerini” içeren 22 sayfalık kapsamlı bir rapor yayınladı. O raporu inceleyerek Türkiye’deki yabancı yatırımların profilini çıkardık. Önce 1954 yılından 2014 yılı Ekim ayı sonuna kadar geçen süredeki tabloya bakalım:
Türkiye’de son 60 yılda kurulan yabancı şirket sayısı 41 bine çıktı. 14 bin şirket “toptan ve perakende ticaret” , 6 bin 619 şirket “gayrimenkul kiralama”, 5 bin 652 şirket ise “imalat” yapıyor. Almanlar, geçen yıl “sermaye girişinde” birinciliği Hollanda’ya kaptırsa da şirket sayısında hala önde.
Türkiye’de son 60 yılda kurulan ve halen faaliyette bulunan uluslararası sermayeli şirketlerin toplam sayısı 41 bin 131’e çıktı. Bunların 6 bin 257’si yabancıların ortak olduğu yerli şirketlerden oluşuyor.
Yabancılar 14 bin 371 şirketle en fazla “toptan ve perakende ticaret” sektöründe faaliyet gösteriyor. İkinci sıradaki “gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetleri” alanında 6 bin 619 yabancı şirket var. Üçüncü sırada 5 bin 652 şirketle “imalat sanayi” geliyor. Yabancıların imalatı “kimyasal maddeler” başta olmak üzere “gıda maddeleri, içecek, tütün ve tekstil ürünlerinden” oluşuyor.
Yabancı şirketlerin 19 bin 228’i Avrupa Birliği ülkelerine ait. AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerinin Türkiye’de faaliyet gösteren şirket sayıları toplamı 4 bin 328.
Yakın ve Orta Doğu ülkelerinin 10 bin 968 şirketi var. Çin ve Güney Kore ve diğer Asya ülkelerinin şirket sayısı 2 bin 989.
Türkiye’de en çok yatırım yapan ülkeler ise şöyle: Almanya 5 bin 991 şirketle birinci sırada. İngiltere toplam 2 bin 760 şirketle ikinci, Hollanda 2 bin 428 şirketle üçüncü sırada. ABD’li yatırımcıların toplam şirket sayısı 1500’e ulaşırken, İtalya toplam 1198 şirketle ABD’nin hemen arkasında yer alıyor.
İlgi alanında değişim
Yabancıların 2014 yatırımlarına bakıldığında “sıra dışı” bir durum görülüyor. Örneğin son 60 yıllık yatırımlarda üçüncü sırada yer alan “imalat sanayi” yatırımları, geçen yıl birinci sıraya yükselmiş. Daha önce ilk 3’te bulunmayan “mali aracı kuruluş faaliyetleri” ikinci sıraya, elektrik, gaz ve su yatırımları üçüncü sıraya yükselmiş.
Geçen yıl yatırım oranı da düşük. 2013’te 13 milyar dolara yaklaşan yatırım, 2014’ün 10 aylık döneminde 9 milyar 794 milyon dolarda kaldı. Üstelik yatırımların 3 milyar 509 milyon doları “gayrimenkul alımı” gibi üretken olmayan bir alanda. Mal ve hizmet üreten yatırımların tutarı 6 milyar 285 milyon dolar oldu. Bu paranın 2 milyar 308 milyon doları “imalat” sanayine gitmiş. Detaylara bakıldığında yabancıların geçen yıl; gıda ürünleri, içecek ve tütün, tekstil ürünleri, kimyasal madde, makine ve teçhizat, elektrikli optik aletler, motorlu kara taşıtları ve römork imalatına yöneldiği görülüyor. İkinci büyük dış yatırım 1 milyar 335 milyon dolarla mali aracı kuruluş faaliyetlerinde. Üçüncü sırada 1 milyar 055 milyon dolarla elektrik, gaz ve su alanındaki yatırımlar var.
Yatırım liginde değişiklikler
Geçen yıl yatırımcı ülke liginde değişiklikler oldu. 2013 yılının Ocak-Ekim döneminde en çok yatırım 1 milyar 756 milyon dolarla Almanya’dan gelirken, 2014’ün aynı döneminde Almanya’nın yatırımları 448 milyon dolarla 6. sıraya geriledi. Buna karşılık 2013 yılının 10 aylık döneminde 826 milyon dolarlık yatırım yapan Hollanda, geçen yıl 1 milyar 937 milyon dolarlık yatırımla birinci sıraya yükseldi.
İngiltere 2013 yılının 10 aylık döneminde 122 milyon dolarlık yatırımla yetinirken, 2014 yılında büyük bir sıçrama ile 852 milyon dolara ulaşarak Hollanda’nın ardından ikinci sıraya yerleşti. İtalya 113 milyon dolarlık yatırımını 465 milyon dolara çıkarıp üçüncü sırada.
Geçen yıl Avusturya’dan gelen yatırımın 654 milyon dolardan 46 milyon dolara, ABD yatırımının 307 milyon dolardan 164 milyon dolara, Fransa’nın ise 201 milyon dolardan 99 milyon dolara gerilediği görülüyor. Diğer AB ülkelerinin yatırımları 829 milyon dolardan 439 milyon dolara düştü.
Asya ülkelerinden Türkiye’ye yatırım girişi de azaldı. 2013 yılının 10 aylık döneminde 2 milyar 294 milyon dolar olan doğrudan yatırımlar, geçen yıl aynı dönemde 1 milyar 381 milyon dolara düştü. Körfez ülkelerinin Türkiye’ye yatırımı ise 1 milyar 26 milyon dolardan 400 milyon dolara geriledi.
Yatırımcı güvensiz
Geçen yıl yatırımların bir önceki yılın altında gerçekleşmesi Türkiye’de demokrasi ve hukuk alanında oluşan güvensiz ortamın Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere yatırımcıları ürküttüğünü gösteriyor. Buna rağmen AB hala Türkiye’deki dış yatırımların yüzde 62’sini gerçekleştiriyor. Türkiye ile AB arasındaki ekonomik entegrasyon oldukça güçlü. Dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa’dan “hukuk, demokrasi ve özgürlükler” alanında gelen eleştirileri göz ardı etme, küçümseme, meydan okuma lüksü yok. Çünkü Avrupa standartları sadece yabancı mal ve hizmetlerin kalitesini yükseltmekle sağlanmıyor!
Ülkelerin şirket sayıları
Almanların geçen yıl “sermaye girişi” bakımından birinci sırayı Hollanda’ya kaptırması sıra dışı bir gelişme olarak not edilse de, şirket sayısı bakımından yine birinci sırada olduğu görülüyor.
Geçen yıl Türkiye’de 3 bin 594 uluslararası sermayeli şirket kurulmuş. Bunun 1015’i AB’ye üye olan veya olmayan Avrupa ülkelerine ait. Almanlar 293 şirketle birinci sırada. İngilizler 111 şirketle ikinci, sermaye girişinde birinci olan Hollandalılar ise 109 şirketle üçüncü sırada.
Merkez İstanbul
Yabancı şirketlerin yarısından fazlası İstanbul’da faaliyet gösteriyor. 24 bin 489 şirketle birinci sırada yer alan İstanbul’u 4 bin 365 şirketle Antalya, 2 bin 462 şirketle Ankara izliyor. İzmir 2 bin 089 şirketle dördüncü, Muğla 1531 şirketle beşinci sırada.
Özetle Türkiye on binlerce yabancı şirket faaliyet gösteriyor. Ama dış yatırımlar hala 2006 ve 2007 yıllarındaki 20-22 milyar dolar seviyelerinin çok uzağında. Hükümetin “güven” sorununu sorgulaması gerekiyor.


20 Temmuz 2017 Perşembe

ULUSLARARASI PAZARLAMAYI ETKİLEYEN ÇEVRESEL FAKTÖRLER

Günümüzde, birden fazla ülkede, dolayısıyla birden fazla coğrafi, ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasal ortamda faaliyet göstermek durumunda olan işletmeler, bütün işlemlerini çok boyutlu olarak düşünmek, her adımlarını kompleks ve karmaşık analizler üzerine inşaa etmek zorundadırlar. Bu bağlamda uluslararası işletmelerin içinde faaliyet gösterdikleri çevreler, farklı güç ya da faktörlerin etkisi altında bulunmaktadır. Bu güçleri genel olarak şöyle sayılabilir:
1. Sosyo-kültürel güç 2. Politik güç 3. Ekolojik güç 4. Ekonomik güç 5. Teknolojik güç
ULUSLARARASI İŞLETMECİLİKTE POLİTİK ORTAM
• Uluslararası işletmelerin faaliyetlerini yürütürken karşılaştıkları zorluk ve engellemelerin belki de en önemlisi siyasal iktidarların koşul ve kısıtlamalarıdır. Politik ortam her ülkede farklı biçimlerde ve farklı tonlarda, kişi, kurum, firma ve devletlerin karşısına çıkmaktadır. Bu farklılıklar ülkelerin siyasal ve bürokratik geleneklerine, siyasal rejimin niteliğine, siyasal iktidarı elinde bulunduran parti ya da toplumsal gruplara, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, içinde bulundukları tarihsel sürecin özelliklerine vb. göre ortaya çıktığı bilinmektedir
Örneğin; uluslararası işletmelerin az gelişmiş ülkelerde karşılaştıkları zorlukların başında hükümet yetkililerinin bu işletmelerin önüne çıkardıkları sorunlar gelmektedir. Eski Sovyetler Birliği ve komünist bloku ülkelerinde, “Hükümet=Piyasa” anlayışı doğrultusunda bütün ticari faaliyetlerin hükümetlerin sıkı denetimine tabi olduğu bilinmektedir.
Uluslararası işletmeleri etkileyen politik ortamın unsurları arasında, milliyetçilik ve vatandaşların politik değerleri, uluslararası işletmenin merkezinin bulunduğu ana ülke hükümetinin politikaları, uluslararası örgütler de bulunmaktadır.
Yavaş Gıda veya İngilizce'deki ifadesiyle Slow Food 1986'da Carlo Petrini tarafından başlatılan uluslararası bir harekettir. Hızlı, ayaküstü yemek alışkanlığına fast food karşı alternatif olarak geleneksel ve yerel yemek ve yeme biçimlerini, yerel ekosistemlerin özelliklerini korumayı teşvik eden hareket, Yavaş Hareketi'nin bir parçasıdır. Bir organizasyon anlamında ilkin İtalya'da Arcigola organizasyonunun öncülüğünde Roma'da açılan McDonald's karşı 1986'da başlatılmıştır.
Yeşil Artvin Derneği, Cerrattepe'de bulunan madenin işletmeye açılmasının çevredeki zengin biyolojik çeşitliliğin yok olmasına neden olacağını bildirdi. Yeşil Artvin Derneği'nden yapılan açıklamaya göre 1992 yılında arama ruhsatı alan Cominco Madencilik Cerattepe'de altın arama çalışmalarına başladı. Ancak Yeşil Artvin Derneği'nin çalışmaları ile Artvin halkında işletmeye karşı ciddi bir direniş oluştu ve 2004 yılının Ağustos ayında işletme ruhsatı alan ancak altın çıkarılmasının zor olacağını fark eden Cominco Madencilik, işletme hakkını Inmet Mining isimli Kanadalı bir şirkete sattı.
Amerikan portakal üreticilerinin Japonya’ya sadece Mart ve Ekim ayları içerisinde ihracat yapmasına izin verilmektedir. Çünkü, Ekim ayından sonra Japon mandalina üreticileri için üretim sezonu başlamakta olup, sezon Mart ayına kadar sürmektedir. Ayrıca, bu sınırlamanın dışında kalan zaman diliminde herhangi bir turunçgil için kota temin edilmesi de oldukça zor ve uzun bürokratik işlemler gerektirmektedir.
Ana ülke hükümetleri ile terör vb. konularda sorunlar yaşayan ülkeler ile uluslararası ticaret sınırlıdır. ABD’nin, uluslararası işletmelerin İran ve Libya gibi terörü destekleyen ülkelere yatırım yapmalarını yasaklaması bu kısıtlamaların örneklerindendir. ABD yaptırımlar gevşetilse de İran'la ticaret yapılamayacağını söylüyor. Ancak Beyaz Saray'ın bu uyarısını tüm ülkelerin dikkate aldığını söylemek zor. Pek çok ülke Tahran ile ticaret için sıraya girmiş durumda. İran'a göre, bu yıl Tahran'ı ziyaret eden Avrupalıların sayısı yüzde 30 artmış durumda.
Girilmek istenen dış ülkenin yasaları ve kuralları da ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösterir. Farklı düzenlemeler özellikle şu konularda önem kazanır.
•Haksız rekabet ve anti-damping düzenlemeleri
•Yetkili satıcılık, distribütörlükle ilgili sözleşme yapma ve sözleşme iptali
•Ürün kalite kontrolü, garanti süreleri ve satış sonrası hizmetler
•Tüketicinin ve çevrenin korunması
•Patent alma, marka tescili, telif hakları vb. konulardır.
Örneğin; kozmetik sanayiinde kullanılan bir çok yardımcı madde Japon Sağlık Bakanlığı’nca sağlığa zararlı kabul edilerek, bu maddeleri içeren kozmetik ürünlerinin Japonya’ya ithali yasaklanmıştır. Ayrıca, bir kısım hammadde için de bu maddelerin nihai ürün içerisindeki miktarlarına sınırlama getirilmiştir
Rusya Federal Bitki Koruma ve Karantina Servisi (Rosselhoznadzor), ABD'li fast food devi McDonald's'ın, başkent Moskova’da faaliyet gösteren 4 adet şubesini geçici olarak kapattığını duyurdu. ………kapatmaya gerekçe olarak söz konusu şubelerde sağlığı koruma yasasını ihlal eden birden fazla durum tespit ettiklerini açıkladı.
Sosyal ve Kültürel Çevre Mamuller bir ülkeden diğerine sunulduğu zaman, iki ulusun kültürleri arasında benzerlikler varsa, bunların kabul görme şansı çok daha fazladır, işletmeler yeni bir ülkeye girecekleri zaman çok farklı bir dil, din, gelenek, yaşam, düzeyi ve eğitim durumu gibi faktörlerle karşılaşabilirler.
Örneğin; din faktöründen dolayı, özellikle gıda, kozmetik ve temizlik ürünleri üreten işletmelerin, Müslümanlara yönelik "Helal Ürün Belgesi", Yahudilere yönelik "Koşer Belgesi" almaları, ürünlerin bu kesimlere pazarlanmasında kolaylık sağlamaktadır.
İnşaat sektörüne bakıldığı zaman, Japonya ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde yapılan konutların büyük çoğunluğunun az odalı ve küçük olmasına rağmen, ülkemizde aile bağının kuvvetli olması, birlikte yaşama, çocuk sayısının çok olması gibi nedenlerden dolayı geniş ve çok odalı konutlara daha fazla talep gösterilmektedir.
The coffin-sized apartments are arranged like drawers in a mausoleum, with residents climbing in and out of their boxes on one large facade. They provide housing for young, single professionals who spend most of their time at work. The claustrophobic apartments are windowless and can just about fit one person along with a few of their belongings.
General Motors, Buick Century ve Buick Regal’in üretimini durdurup Buick LaCrosse’u üretirken Kuzey Amerika pazarını hedefliyordu. Fakat LaCrosse, piyasaya girer girmez isim değiştirmek zorunda kaldı çünkü hedeflenen pazarda (Kanada) la crosse sözcüğü mastürbasyoncu anlamına geliyordu.
Mazda’nın bir minik otomobil sınıfı var. Ortaya çıkan minik Mazda modeline Gulliver’in Seyahatleri’ndeki cüceler ülkesi Lilliput’un sakinleri olan Lilliputian’dan kısalttığı LaPuta ismini veren Mazda, la puta sözcüğünün İspanyolcada fahişe anlamına geldiğini öğrendiğinde artık çok geç kalmıştı. Mazda utandı, LaPuta apar topar Latin pazarından çekildi.
Nike’ın tasarımı sorunlara sebep oldu !!! Özür dilendi ve ürün piyasadan çekildi
Kültürel Farklılık Örnekleri…
 Bir Tayland’lının asla kafasına dokunmayın veya kafasının üzerinden bir nesne geçirmeyiniz. Çünkü Tai inancına göre baş kutsaldır.
• Hong Kong, Tayvan ve Kore’de üçgen şekilleri kullanmayınız çünkü bu şekiller negatif olarak algılanır.
7 sayısı Kenya’da uğursuz, Çek Cumhuriyetinde uğur, ve Afrika’da ise mucizevi olarak düşünülür. Kore’de 10 kötü şans iken Japonya’da 4 ölüm olarak algılanır.
O Kolonya (Cologne) reklamında erkek figürü kullanımı batılı ülkelerde kadınlar tarafından çok çekici bulunurken Afrika’da başarısız olmuştur. O Yiyecek tattırma Çin’de başarılı iken Kore’de başarısız olmuştur. Kore’de yaşlı kadınlar kendilerine genç birinin yiyecek tarifi yapmasını aşağılama olarak düşünülmektedir.
O Diyet konusu Japonya’da pek makbul sayılmaması sebebiyle Diet Coke Japonya’da Light Coke olarak isimlendirilmekte O Asya ülkelerinde marka veya logolarda Kırmızı Daire Japon bayrağını çağrıştırması sebebiyle hoş karşılanmaz
İş toplantıları için, gerek kamu kurumlarında, gerekse büyük şirketlerde özel salonlar kullanılır. Büroların kullanılması adet değildir. Toplantılar resmi bir havada geçer ve oturulan yerler protokole göre belirlenir. En üst düzey Çinli katılımcının, en üst düzey misafiri kendi sağına oturtması yaygın bir uygulamadır. Dakik olmak önemlidir. Toplantı sırasında her iki taraf kısa bir tanışma ve açış konuşması yapar. Önemli olan ise, bundan sonraki kısımda Çinli taraf önce söze başlamışsa, sonuna kadar müdahale etmemek ve kendi görüşlerini en sonda söz alındığında dile getirmektir.
Japon toplumunun sosyal yapısında tartışmasız erkek egemenliği söz konusudur. Örneğin Japon iş hayatında firmaların üst yönetimlerinde hep erkek yöneticiler vardır. İş hayatında çalışan bayanlar ise hem oran olarak erkeklere göre azdır, hem de genelde yardımcı pozisyonlarda görev alırlar. Zaten iş hayatı da “erkek işi” olarak kabul edilir ve Japon bayanlarına karar mekanizmalarında fazla rastlanmaz.
Teknolojik Çevre Teknolojik çevredeki yenilik ve değişimler, işletmelere bazen cazip fırsatlar sunarken, bazen de işletmeleri yaşamsal anlamda tehdit etmektedir

Doğal/Ekolojik Çevre Doğal ve ekolojik çevre faktörlerinden iklim ve mevsimsel özellikler de pazarlama faaliyetlerini etkileyen faktörler arasındadır. Örneğin, sıcak bölgelerde klimalar tüketiciler tarafından yoğun talep görürken, soğuk bölgelerde fazla talep edilmemektedir. Ülkemizin doğu bölgelerinde araçlar kışın antifriz kullanmak zorunda iken 'güney bölgelerinde kış aylarında aşın soğuk ve don görülmediği için antifriz kullanımı yaygın değildir.

19 Şubat 2018 Pazartesi

Üzerinden tam 17 yıl geçti! Yine aynı oyun

Devletin zirvesinde yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatma olayı ve onun tetiklediği 2001 krizinin üzerinden 17 yıl geçti. O dönem görevde olan bakanlar, Türkiye'nin maruz kaldığı ekonomik operasyonun günümüzle benzerlik taşıdığını belirtti.
Türkiye, 19 Şubat 2001'de toplanan Milli Güvenlik Kurulunda (MGK), dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasında yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatma olayının etkisiyle tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşadı.

MGK sonrası yapılan açıklamalarla kriz büyürken, borsa ilk gün yüzde 14,6, üç günde 29,3 değer kaybetti. Repo faizleri yüzde 760'a, ardından da yüzde 7 bin 500'e tırmandı. Merkez Bankasından 7,6 milyar dolarlık döviz çıkışı oldu. Türkiye 2001 yılında yüzde 5,7 küçülürken, enflasyon oranı yüzde 88'i aştı.

Türkiye, krizin ilerleyen dönemlerinde "sabit döviz kuru" sistemini terk ederek, dalgalı kura geçti. Kriz öncesi 623 bin lira olan dolar, 1 milyon 225 bin liraya tırmandı. İç borçlanmanın ortalama vadesi 410 günden 148 güne düştü. Kredi kartlarında aylık faizler yüzde 60'lara kadar tırmandı.

2000 yılında yüzde 6,5 olan işsizlik oranı, 2001 yılında yüzde 8,5'e, 2002'de 10,3'e yükseldi. Standart and Poor's, Türkiye'nin kredi notunu düşürürken, mart ayında Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak kabineye girdi. Bankalara el koyma süreci bu dönemde de devam etti. Ekonomideki sıkıntıya bağlı olarak büyük esnaf eylemleri başladı.

Hükümet tarafından, krizin etkilerini ortadan kaldırmak için "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" açıklandı. Merkez Bankasına özerklik getiren yasa ile Bankacılık Yasası bu dönemde Meclisten geçti. Türkiye, 20 milyon liralık banknotla tanıştı. İlerleyen dönemde pek çok bakan ve bürokrat görevlerinden istifa etti.

3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde, AK Parti tek başına iktidara geldi. Krizin yaşandığı dönemde koalisyonda bulunan DSP, MHP ve ANAP ise Meclis dışında kaldı.

"COTTARELLİ TATİLE ÇIKMIŞTI"

Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anayasa kitapçığı krizinin yaşandığı 19 Şubat 2001'de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile yurt dışında olduklarını ve olaydan telefonla haberdar edildiklerini belirterek, "Yurt dışından dönünce bu olayı kucağımızda bulduk. Bu krizin öncesinde de Kasım 2000'den Şubat 2001'e giden dönemde, ülke olarak aynı bugünlerde olduğu gibi yine finansal anlamda operasyona tabi tutulmaya çalışıldık. Bugün nasıl ekonomik tetikçiler varsa o gün de ekonomik tetikçiler vardı. Uluslararası güçlerin Türkiye üzerindeki çıkarlarının neden olduğu ekonomik tetikçilik olayıydı." dedi.

O dönem kurda aşırı oynamalar yaşandığına ve cari açığın da kritik seviyede olduğuna işaret eden Tanrıkulu, "Krizi, sadece Anayasa kitapçığı fırlatmaya bağlamamak lazım. O olay, son damlası oldu. Öncesinde uluslararası bazı bankaların, Türkiye'den ciddi para çekmesi gibi sabotajları vardı. Aynı bugün gibi. Bu dönemle mukayese ediyorum, ülke yine benzer olaylarla karşı karşıya kalmış." diye konuştu.

Tanrıkulu, o süreçte, dönemin Başbakanı Ecevit başkanlığında yapılan bir ekonomi toplantısında sabit kurdan dalgalı kur rejimine geçişin ele alındığını anımsatarak, şöyle devam etti: "Merkez Bankası sabit kuru hazirana kadar açıklamıştı. Dalgalı kura ben de dahil bazı isimler, Genel Başkanımız itiraz etti. Tartışma konusu olmuştu. Fikir, Merkez Bankası ve Hazine yönetiminden gelmişti. O olay, IMF'nin bizim üzerimizdeki operasyonudur. 'IMF istiyor' denilince, Genel Başkanımız IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin aranmasını istedi. Aradık ancak ulaşamadık, adam yok, ABD'de tatilmiş ve tatile çıkmış. Bankalarla ilgili o dönem çok tartışma çıktı, biz hep itiraz ettik."

"KİTAPÇIK FIRLATILDI DİYE EKONOMİ ÇÖKMEZ"

Dönemin dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Tunca Toskay da Anayasa kitapçığı fırlatma olayının, krizle doğrudan ilgisi olduğunu düşünmediğini ve o olayın işin magazin tarafı olduğunu söyledi. Toskay, o dönem kamu iştirakleri ve finans sektörünün kötü durumda olduğuna dikkati çekti. Sabit kur rejiminde, kurun belli bir bantta oynama imkanı olsa, krizi önlemenin ve hafif geçirmenin mümkün olabileceğine işaret eden Toskay, "O dönemde bankalarda çözülme başladı. Şubattaki olayla da tutunulamadı. Şimdi Türkiye ve ABD ilişkilerine bakınca, Kemal Derviş niye geldi, fonksiyonu neydi, daha iyi anlamak mümkün olabilir. Hükümetin düşürülmesinde kendisi aktif rol oynadı, Meclisteki güvenoyu tabanını yok ettiler. Siyaset, dış politika ve iç ekonomik şartlar üst üste geldi. Anayasa kitapçığı olayı olmasaydı iyi olurdu ama Anayasa kitapçığı fırlatıldı diye ülke ekonomisi çökmez." değerlendirmesinde bulundu.

Toskay, olayın yaşadığı sırada bir resepsiyonda olduğunu ve yaşananlar üzerine hemen Başbakanlıkta toplantı yaptıklarını hatırlatarak, "O toplantıda, programdan sorumlu olan Merkez Bankası Başkanı ve Hazine Müsteşarı'na 'Bu program patlarsa sorumlusu sizsiniz.' dedim. Sonrasında da istifa ettiler zaten. Hükümetin seçime giderken çok basit taleplerini bloke ettiler. Fındık desteklemesi gibi rakamlar bile ödenmedi." ifadesini kullandı.

"TÜRKİYE'NİN ŞOKLARA DİRENCİ 2001'E GÖRE KATBEKAT ARTTI"

İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurullah Gür de Anayasa kitapçığı fırlatma vakasının, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birinin fitilini ateşlediğini belirterek, bu olayın, zaten 2000 yılının sonunda zor günler geçiren Türkiye ekonomisinin dibi görmesine neden olduğunu dile getirdi. Türkiye ekonomisinin 2001 yılında daraldığını anımsatan Gür, "Dolar kuru 600 bin lira seviyesinden 1 milyon liranın üzerine çıktı. Bu süreçte 10'dan fazla banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredildi. Mevduat sahiplerinin tasarrufları kısa sürede eridi. Repo faizleri yüzde 7 bin 500 seviyesini gördü. Borsaçöktü. İşsizlik ve yoksulluk hızla arttı. Ekonomideki bu çöküş yüzünden Türkiye yeniden IMF ile masaya oturmak zorunda kaldı. 2000-2001 krizi sonrasında bankacılık sektörü ve kamu maliyesi yeniden yapılandırıldı." dedi.

2002 yılındaki genel seçimler sonrası yakalanan siyasi istikrarın, makroekonomik istikrarın sağlanmasının önünü açtığını ifade eden Gür, bankacılık sektörünün kendisini geliştirdiğini, bütçe açığı ve kamu borç oranının hızla düştüğünü, enflasyonun çok uzun bir aradan sonra tek haneli rakamlara indiğini anlattı.

Nurullah Gür, şunları kaydetti:

"2000-2001 krizinden sonra gerçekleştirilen yapısal reformlar ve 15 yıldan daha fazla süredir devam eden siyasi istikrar Türkiye ekonomisinin iç ve dış şoklara karşı direncini 2001 yılına kıyasla katbekat artırmıştır. Türkiye, küresel finans krizinin etkilerinden dünya genelinde en hızlı kurtulan ülkelerden biri olmuştur. Türkiye ekonomisi, Gezi Parkı olaylarından 17-25 Aralık operasyonlarına, Suriye'deki iç savaştan 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar birçok iç ve dış şoklardan asgari düzeyde etkilenerek yükselişini sürdürmektedir. Son yıllarda yaşadığımız bunca badireye rağmen Türkiye son yıllarda G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ilk üç ekonomiden birisidir. Bu, her ülkenin ulaşabileceği bir başarı değildir."

17 Kasım 2017 Cuma

CEO'lar 2018 yılını değerlendirdi

Türkiye’nin önde gelen holding CEO’larının 2018 yılına yönelik bütçe ve yatırım planlarında neler var?
Türkiye ekonomisi büyüme dinamikleri açısından kritik bir eşikte. Büyüme modelinin üretkenlik artışlarının başı çektiği, daha dengeli bir talep kompozisyonun söz konusu olduğu, kırılganlıkların kontrol altına alındığı modele doğru gidilmesi kaçınılmaz. Pek çok iktisatçı ve analistin hem fikir olduğu konu, kapsamlı bir ekonomik program kurgulanmadan ve siyasi istikrara kavuşmadan orta vadeli program hedeflerinin gerçekleşmeyeceği yönünde. Önümüzdeki dönemde daha düşük bir büyüme ancak görece yüksek seyreden kırılganlıklar, hatta ekonomide sert yavaşlama riski, en önemli makro risk unsurları olarak dikkat çekiyor.
Haber çalışmamıza katılan CEO’ların verdikleri görüşlerden yola çıkarak baktığımızda birkaç konu öngörüler ve tahminler açısından dikkat çekiyor.
Ekonomiyi en çok terör etkiledi
CEO'lar 2017'de ekonomiyi en çok terör ortamının etkilediğine dikkat çekiyor. Ekonominin 27 çeyrek aradan sonra üçüncü çeyrekte tekrar küçülmesinde terörün önemli etkisi var. CEO'lara bakılırsa maalesef terör 2017 sonuna kadar ekonomiyi etkilemeye devam edecek.
Dolar kuru 3,40-3,65 bandında kalacak
CEO'lara göre 2018'de ekonomiyi en çok etkileyecek ikinci faktör ise döviz kurlarındaki yükselişin devam etmesi olacak. FED'in faiz artırımının devam etmesi ve Türkiye-AB ilişkilerinin daha da gerginleşmesi CEO'ların 2018’de ekonomiyi etkileyeceğini düşündüğü faktörler arasında. Dolar/TL’nin özellikle gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz politikalarına ve politik gelişmelere bağlı olarak zaman zaman dalgalanma gösterebileceğini düşünüldüğünde, kurun 3,40-3,65 bandında bir seyir göstereceğini öngörüyorlar. CEO'lar 2016'da dolar kurunun 3 TL'yi aşacağı öngörüsünde bulunmuş ve bunda da tam isabet kaydetmişlerdi.
Büyüme yüzde 4,5-5 arasında olacak
Hükümet 2017'de ekonominin yüzde 4,4 büyümesini hedefliyor. Dünya Bankası, 2017 yılsonu için Türkiye’nin büyüme oranı beklentisini 3,5 olarak açıkladı. Bu oran 2018 yılı için 3,9 olarak açıklandı. Haberimize görüşleriyle katılan CEO’lara bakılırsa CEO'lar bu konuda daha iyimser. Yüzde 4.5-5 bandında büyüme öngörüler arasında.
İstihdamda beklentiler olumlu yönde
Türkiye'de işsizlik dört yıldır yükseliyor. 2012'de yüzde 8,4 olan işsizlik oranı 2015'te yüzde 10,3'e kadar çıkmıştı. 2016 ortalaması ise yüzde 10,8 civarında. CEO’ların büyük kısmı istihdamda kayda değer bir artış gerçekleştirmek istediklerini söylüyor.
Yatırımcı tipi değişebilir
Türkiye'deki şirketlerin yabancı ortakları 2017'de en çok ekonomideki durgunluğun derinleşmesinden endişe ediyor. AB ile son dönemde iyice gerilen ilişkilerin 2017'de daha da kötüleşmesi, yabancı ortakların çok fazla endişelendiği konulardan biri. CEO'ların verdikleri yanıtlara göre, Ortadoğu’daki savaş, OHAL, Güney Doğu’daki çatışma ortamı devam ettiği müddetçe Türkiye yabancı yatırımcı açısından risk altında. CEO’lar ekonomik düzenlemeler ve desteklerle birlikte Türkiye'nin yatırımcılar açısından cazibesini koruyacağını, yatırımların devam edeceğini ancak yatırımcı tipinin değişebileceğini düşünüyor. Dünyada devam eden dijitalleşme trendinin, Endüstri 4.0 devriminin getirdiği gelişmelerden kopmamak, hatta öncüsü olmak üzere özellikle  inovasyon ve teknoloji odaklı stratejilerin oluşturulması gerektiğine dikkat çekiliyor.
İhracatta AB umudu sürüyor
Bu yıl iç talep yanında ihracatta da işler iyi gitmedi. En önemli pazarımız olan AB'ye ihracatımız biraz kıpırdasa da toplam ihracatta gerileme yaşandı. CEO'lar 2016'da umutlarını AB pazarına bağlamıştı. Bu umut AB ile gerginlikler nedeniyle olumsuz etkilenmiş görünüyor. CEO'lar 2018'de de ihracatta büyük ölçüde AB'ye umut bağlasa da yeni pazarlar olarak 2018'de Orta Doğu, Kuzey Afrika ve ABD’ye dikkat çekiyorlar.
Teşvik paketi durgunluğa çare olacak
Ekonomide işlerin iyileştirilmesi için hükümetin hayata geçirdiği teşvik paketi umut vadeden gelişmelerden biri oldu. Bu paketin en önemli ayağını 250 milyar TL'lik krediye Hazine garantisi verilmesi oluşturdu. Teşvik paketinin ekonomideki durgunluğun aşılmasını sağlayıp sağlamayacağı merak ediliyor. CEO'lar ise bu konuda iyimser. 2018 yılının ise hem dünya hem Türkiye ekonomisi için toparlanmanın bir adım ötesine geçilerek yeni yatırımların gerçekleşeceği bir yıl olacağı öngörüsü hakim. Dünya Bankası, 2017 yılsonu için Türkiye’nin büyüme oranı beklentisini 3,5 olarak açıkladı. Bu oran 2018 yılı için 3,9 olarak açıklandı. Büyüme oranı tahminlerinin daha da artacağı görüşü hakim.
SABANCI HOLDİNG CEO’SU MEHMET GÖÇMEN:
“2018’DE TÜRKİYE EKONOMİSİ TAHMİNİ YÜZDE 4’ÜN ÜZERİNDE BÜYÜYECEK”
“Sabancı Topluluğu olarak, 90 yılı aşkın süredir faaliyet gösteriyoruz ve içinde bulunduğumuz her sektörde Ar-Ge ve inovasyonda fark yaratmak, sektör liderliğimizi devam ettirmek için var gücümüzle çalışıyoruz. 2017 yılında yapmayı planladığımız yatırım miktarı 5 milyar TL’nin üzerinde. Bu da ülkemize duyduğumuz güvenin en önemli göstergesidir. Global pazarlarda yaşanan dalgalanmalara ve belirsizliklere rağmen, yatırım planlarımızda revizyona gitmedik. Topluluğumuzda, planlarımızı tüm koşulları göz önüne alarak yaptık ve en iyi şekilde uygulamaya devam ediyoruz. 2018, bizim için faaliyette bulunduğumuz sektörlerde hem ülkemize hem iş ortaklarımıza hem de bulunduğumuz coğrafyalardaki toplumsal refaha katkıda bulunmaya, değer yaratmaya devam edeceğimiz bir yıl olacaktır. Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 5,5 olmak üzere, önümüzdeki üç yıl ortalama yüzde 4’ün üzerinde büyümesini bekliyoruz. Büyümenin hızlanmasında, kredi garanti fonunun desteği oldukça önemli oldu. Ekonomi yönetimimizin büyümeyi desteklemeye yönelik etkin politikalarını sürdürmeye devam edeceklerine olan inancımızla, 2018 yılında yatırım ve ihracat destekli ekonomimizin yüzde 4 ve üstü civarında büyüyeceğini tahmin ediyorum.

Ekonomik düzenlemeler ve desteklerle birlikte Türkiye'nin yatırımcılar açısından cazibesini koruyacağını, yatırımların devam edeceğini ancak yatırımcı tipinin değişebileceğini düşünüyoruz. Sabancı Topluluğu olarak geniş bir portföye sahibiz. Farklı sektörlerde birçok şirketle yer alıyoruz. İyi bir portföy yönetimiyle, ülkemizi var olduğumuz her platformda en iyi şekilde temsil etmeye ve ülkemiz için üretmeye devam edeceğiz. Dünyada devam eden dijitalleşme trendinin, Endüstri 4.0 devriminin getirdiği gelişmelerden kopmamak, hatta öncüsü olmak üzere tüm Topluluk şirketlerimizde inovasyon ve teknoloji odaklı stratejiler oluşturmaya ve uygulamaya devam ediyoruz. Yatırım kararlarımızı da bu dönüşümün getirdiği fırsatları değerlendirerek veriyoruz.”
ANADOLU GRUBU İCRA BAŞKANI HURŞİT ZORLU:
“ORGANİK VE İNORGANİK YATIRIMLAR DEVAM EDECEK”
“Anadolu Grubu olarak 50 binin üzerinde çalışanımızla, dokuz farklı sektörde, 19 ülkede faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Her sene organik olarak ortalama 500 milyon dolarlık yatırım gerçekleştiriyoruz. İnorganik yatırımlarımızla birlikte bu rakam daha da yukarılara çıkıyor. 2018 yılı için de beklentimiz, yine bu oranda bir yatırımı gerçekleştirmek. Bununla birlikte, bir süredir Grup olarak yürüttüğümüz “Odaklanma” stratejimizin geri dönüşlerini 2018 yılında fazlasıyla göreceğiz. Grubumuz, bira, meşrubat, perakende, tarım, otomotiv, kırtasiye, hızlı tüketim restoranı, gayrimenkul ve enerji olmak üzere dokuz sektörde faaliyetlerini sürdürüyor. Grubumuzun faaliyette olduğu sektörlerde özellikle yurt dışı operasyonlarımızın hacim ve ciro anlamında her geçen sene daha da katkı sağladığını görüyoruz. Grubumuz, makroekonomik anlamda zor geçen yıllarda bile yüzde 10 büyüme hedefi ile yılı tamamlıyor. Örneğin 2016, tüm sektörler için oldukça zorlayıcıydı. 2017 yılının da benzer şekilde geçtiğini görüyoruz. Buna rağmen, bu yılı da yüzde 10’un üzerinde bir büyüme ile tamamlayarak, 2018 yılını sağlam bir finansal yapıyla karşılayacağız. Grubun genel dinamiği, organik olarak mevcut işlerimizi büyütmek, bunun yanında da yeni fırsat alanlarına bakmak. Ana iş kollarımızda sürdürülebilir büyümemizi devam ettirirken, bir yandan da sürekli olarak yeni iş kollarındaki fırsatları gözlemliyoruz. Örneğin, günlük ve uzun dönem araç kiralama işinde büyüyoruz. Filomuzda 35 bin araca ulaştık. Araç kiralama işinde pazarın ikinci büyük oyuncusuyuz. Tarımda Anadolu Etap ile hızlı büyüyoruz. Önemli yatırımlar yaptık. Şu anda yaklaşık 25 bin dönüm arazide meyve bahçelerimiz var. Yaklaşık 3,5 milyon meyve ağacımız var. Kontratlı tarım da dahil, eko sistemimizdeki ağaç sayımızı her geçen yıl artırmayı hedefliyoruz. Migros ile her yıl ortalama 200 yeni mağaza açıyoruz. 2016 yılında mağaza portföyümüze eklediğimiz 232 yeni mağaza ile hedeflerimizi aştık. Değişen dinamiklerle uyumlanarak, ülkemiz ve tüm paydaşlarımızın menfaatine hizmet etmek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
BORUSAN HOLDİNG CEO’SU AGAH UĞUR:
“2018 İÇİN BÜYÜME HEDEFİMİZ YÜZDE 10”
“Borusan Grubu olarak altı farklı iş kolunda faaliyette bulunuyoruz. 2018’de de liderliğimizi korumak ve sektörleri geliştirmek adına yatırımlarımıza devam edeceğiz. Geçtiğimiz beş senede farklı sektörlere yaklaşık 1,5 milyar dolar yatırım yaptık. Toplam yatırım faaliyetlerimiz içinde 542 milyon dolar paya sahip olan enerji faaliyetlerimiz, maddi anlamda en yüksek yatırım ayağımız oldu. Borusan EnBW Enerji, haziran ayında gerçekleştirilen rüzgâr enerjisi ihalelerinde açılan 710 MW kapasite tahsis hakkının 180 megavatını kazandı ve en fazla kapasite tahsis hakkı kazanan şirketlerden biri oldu. 2018 devam edecek olan yatırımlarımızın yanı sıra, kazandığımız projelerin geliştirilmesi açısından kritik bir sene olacak. Yenilenebilir enerjinin her alanında gördüğümüz farklı fırsatlara odaklanacağız.
Grubumuz, inovasyon, dijitalleşme ve Ar-Ge inisiyatiflerini hayata geçirecek. Bu anlamda yaptığımız çalışmaları ve harcamaları da ileriye dönük grubumuza değer katan yatırım çalışmaları olarak değerlendiriyoruz. 2017 sonu itibariyle bu kapsamda yaptığımız yatırımların 40 milyon doları geçeceğini söyleyebiliriz. Bunun dışında dijitalleşme yol haritamızı 2017’de hayata geçirmeye başladık ve bu seneyi 10 milyon dolar seviyesinde bir yatırımla kapatmayı planlıyoruz. Sektörel öncülükleri korumak için inovasyon projelerimizin olmazsa olmaz olduğuna inanıyoruz, bu nedenle bu yola 2018’de de aynı kararlılık ve heyecanla devam edeceğiz. Bu kapsamda, son üç senede Borusan Holding ailesi olarak çalışan sayısı bazında yıllık ortalama yüzde 8 oranında büyüdük. 2018 senesinde de aynı büyüme hızıyla istihdam gücümüzü emin adımlarla güçlendirmeyi planlıyoruz. Borusan Grubu, farklı iş kollarında ülkemiz coğrafyası dışında Orta Doğu, Kuzey Afrika, Avrupa ve ABD başta olmak üzere pek çok pazarda aktif olarak faaliyet gösteriyor. Bu anlamda bulunduğumuz pazarlardaki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin 2018 senesinde yüzde 4-5 civarında büyüme göstermesi bekleniyor. 2018’deki büyüme hedefimizi yüzde 10 seviyelerinde öngörüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 2018 yılında da yurtiçi pazardaki liderliğimizi korurken, yurtdışı pazarlardaki varlığımızı güçlendirmeyi hedefliyoruz. Yurtdışı pazarlarımızda, yerel boru üreticisi konumunda olduğumuz Amerika ve beş ülkede Caterpillar temsilciliğini yaptığımız Orta Asya coğrafyası temel lokomotiflerimiz olacak.”
AKFEN HOLDİNG CEO’SU SÜHA GÜÇSAV:
“2018’DE 5.5 MİLYAR TL’LİK YATIRIM PAKETİNİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ”
“2016 yılını 31 bin kişilik çalışan sayısı ile kapattık. Bu yıl istihdam paketimizin açılışını 300 kişi ile Mersin Limanı’nda yaptık. Mart ayında hizmete giren Isparta Şehir Hastanesi’nde 940 çalışanımız işbaşı yaptı. Enerji projelerimizde ise 100 kişilik istihdam planımız ile birlikte 2017 sonuna kadar 1340 kişilik yeni istihdam yaratmış olacağız. 2018’de ise sadece Eskişehir Şehir Hastanesi’nde 1300 çalışana yeni iş vermiş olacağız. 2018 yılının ortasına kadar hayata geçireceğimizi duyurduğumuz 5.5 milyar liralık yatırım paketimize kararlılıkla devam ediyoruz. Bu yatırımın 3.9 milyar lirası sağlık, 800 milyon lirası enerji projelerinde gerçekleşiyor. Ayrıca öğrenci yurdu projelerine de 139 milyon lira yatıracağız. Türkiye şehir hastaneleri alanında önemli bir atağa kalktı, Kamu-Özel İş Birliği (PPP) ile son derece başarılı bir model uygulanıyor. Biz 755 yataklı Isparta Şehir Hastanesi’ni tamamladık. 1081 yataklık Eskişehir Hastanesi ile 480 yataklık Tekirdağ Hastanesi’nin yapımına devam ediyoruz. 5.5 milyar liralık yatırım paketinin 3.9 milyar liralık kısmı bu projelere gidecek. Denizli Şehir Hastanesi’ne teklif veriyoruz, belki birkaç hastane ile de ilgileneceğiz.
Dünyanın en büyük liman işletmecisi Singapurlu PSA ile özelleştirmeden Mersin Limanı’nın 36 yıllık işletme hakkını 755 milyon dolar ödeyerek aldık. Dünyada gemi boyutları çok hızlı şekilde değişiyor. Yükü elleçlemek için daha güçlü ve daha derin rıhtımlara ihtiyaç duyuluyor. Bu nedenle limana büyük bir rıhtım projesini de içeren 650 milyon dolarlık yatırım yaptık. Daha önce Türkiye’ye çok nadir olarak gelen 14 bin TEU’luk gemiyi elleçler hale geldik. Yeni yatırımla birlikte yıllık rıhtım kapasitemiz 2.6 milyon TEU’ya çıktı. Bunu daha da büyüteceğiz. Bunun ikinci ve üçüncü fazları var. Önümüzdeki yıllarda limanı yılda 4.5 milyon TEU’luk kapasiteye çıkartacağız.
Akfen Yenilenebilir Enerji adıyla Türkiye’nin en önemli enerji platformlarından birisini oluşturduk. Nehir tipi santrallerimiz, güneş ve rüzgar lisanslarımız var.  Geçen yıl EBRD ve IFC bu şirkete 200 milyon dolar sermaye koydu ve ortağımız oldu. Önümüzdeki iki yılda şu andaki kapasitemizi ikiye katlayıp 500- 600 megavatlık çalışır santrale ulaşmayı hedefliyoruz. Öğrenci yurtları hayata geçirmeye başladık. Üniversite sayısı son derece artmış durumda. Kredi ve Yurtlar Kurumu ile yaptığımız anlaşmalarla üniversitelerdeki öğrencilere yönelik yurtlar yapıyoruz. Ankara Hacettepe’de daha önce yaptığımız ve iki bloklu yurdumuz faaliyette. Isparta ve Kütahya’ya da yeni yurtlar hayata geçiriyoruz. Bunların yatırım değerli 135 milyon lira. Fransız otel devi Accor Grubu ile birlikte hayata geçirdiğimiz otel yatırımlarımızın sayısı 20’ye ulaştı. Bunun yanında Akfen İnşaat olarak iki otel yatırımımıza devam ediyoruz. Uludağ’da bir otelimiz vardı, burasını 10 milyon dolara butik otel olarak yenileyeceğiz. Bodrum Cennet Koy’da ise uzun dönemli kiralanabilecek 36 üniteli ama bu istediğiniz takdirde 96 tane odaya dönüşebilen leisure tarzı çok güzel bir yatırıma başladık. O da 40 milyon dolar civarında bir yatırım olacak. Burasının işletmesi için çeşitli yabancı gruplarla görüşüyoruz. Bu yıl 20’nci yılını kutladığımız IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği şirketimiz var. Burada dünya sigorta piyasalarının kalbi Londra’da bir Llyod’s brokeri olan UIB (United Insurance Brokers) ile 2002 yılından bu yana ortaklığımız var. Sektörde 104 tane broker var, biz 3’ncü büyük şirketiz.  Dev uluslararası markalarla yarışıyoruz. Geçen yıl 100 milyon doların üzerinde ciro yaptı. Şu anda İstanbul, Ankara ve Adana olmak üzere üç bölgede faaliyet gösteriyoruz. 2018 yılı sonuna kadar Türki Cumhuriyetler, Rusya ve Dubai’de şubeler açıp yurtdışında yayılacağız.”
KİBAR HOLDİNG CEO’SU TAMER SAKA
“KÜRESEL ÇAPTA PARASAL SIKILAŞTIRMA POLİTİKALARI ÖNEM KAZANACAK”
“Kibar Holding olarak dünya genelinde karşılaştığımız kur riskini azaltmak, hızlı değişen politik ve ekonomik riskleri bertaraf etmek için oyun alanımızı genişletmek önceliklerimiz arasında. Organik, inorganik yatırım fırsatlarını değerlendireceğiz. Ulaşımdan gıda ürünlerine kadar geniş bir yelpazede ürün geliştirdiğimiz Assan Alüminyum’da hem yeni hem de mevcut üretim içerisinde yaptığımız yatırımlarla pazardaki rekabet gücümüzü koruyoruz. Assan Alüminyum Türkiye ve Avrupa pazarlarında ürün yelpazesi içerisinde lider üreticiler arasında yer alıyor. Günümüz alüminyum yassı mamul ve folyo üretiminde rekabetçi olabilmenin en önemli kıstasları arasında ölçek ekonomisi ve Ar-Ge yer alıyor. Pazar liderliği konumu ile aldığı operasyonel ve finansal güç ve teknolojik birikimiyle Assan Alüminyum, alüminyum döküm ve folyo kapasitesini artırmak için sürekli çalışmaktadır. Hedeflenen yakın dönem yatırımları ile şirketimiz toplam kurulu yıllık kapasitesini 250 bin tondan 300 bin tonlara ulaştırmayı hedeflemiştir. 2017’de iki yeni döküm hattını devreye aldık. Ayrıca, yüksek hızlı ve ileri seviye otomasyon sistemli yeni folyo hadde yatırımı da devreye girdi. Bir sonraki aşamada ek folyo haddeleri ve düşük kalınlıklarda üretim yapabilen bir soğuk hadde, üzerinde çalışılmakta olan projeler arasında. Özellikle ambalaj sektörüne yönelik bu yatırımlar sayesinde Assan folyo kapasitesini yıllık 80 bin tondan 110 bin tona çıkarmayı hedefliyoruz.  Assan Alüminyum için bir diğer stratejik yatırım ise sıcak hadde dökümhane yatırımıdır. Ulaşım ve savunma sanayilerine yüksek katma değerli alüminyum ürünler sağlayacağız.
Grubumuzun ulaşım tarafında en büyük iştiraki Hyundai Assan ile binek araç üretiminde yıllık 240 bin araç seviyesindeyiz. Mevcut portföyümüz olan i10 ve i20 araçlarının yanında lüks segment bir araç üretimi ile Türkiye otomotiv sanayisi için çok kritik bir açılım yaratacaktır. İç pazarda Hyundai Assan ile A segmentinde pazar lideri durumdayız ve yüzde 28 pazar payına sahibiz. Toplam pazardaki payımız yüzde 5,5-6 seviyesinde. Bir üst segmentte yapılacak araç üretimi Türkiye otomotiv yan sanayini daha rekabetçi konuma getirecek ve bu sanayide çalışanlarımızın ufkunu genişletecektir.  Grubumuz Hyundai Assan’da ortağımız Hyundai Grubu ile Türkiye’de yeni bir model üretimi için görüşmelere devam etmektedir. Assan Hanil fabrikalarımız ile ciddi bir operasyonel ve teknolojik birikime sahip durumdayız. Bu birikim ile Türkiye dışında üretim yapan global üreticilere hizmet verebilmek adına özellikle Avrupa’da yatırım fırsatlarını incelemeye devam etmekteyiz.
Grubumuzun Assan Lojistik ile İskenderun’da 2010 yılında faaliyete geçirdiği Assan Liman stratejik önemini koruyor. Assan ile yıllık 250 bin TEU kapasiteye sahip olup yapılacak ekipman ve saha yatırımları ile birlikte yıllık 550 bin TEU kapasiteye ulaşmayı hedefliyoruz.  Ana faaliyet konusu konteyner tahmil ve tahliyesi olan iştirakimiz, genel kargo ve proje kargo tahmil ve tahliye hizmetlerinin yanı sıra müşterilerinin konteynerize yükleri için gümrüklü-gümrüksüz ve açık-kapalı alanlarda depolama hizmetleri de veriyor. Assan Liman için Akdeniz hattında oluşan talebi karşılayabilmek için hem iskele hem de depo tarafında ek yatırımları değerlendiriyoruz. Ortadoğu’ya denizyolu ile açılan kritik bir kapı olan limanımız daha büyük yük gemilerine ve genişleyen kargo ürün yelpazesine hizmet verebilmek için gerekli projeleri hazırlamaktadır.”
TOSYALI HOLDİNG CEO’SU FUAT TOSYALI
“2018 BÜYÜME ORANIMIZ TAHMİNİ YÜZDE 10 OLACAK”
“Siyasal ve toplumsal tarihimizde derin izler bırakan hain darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti.  Ülkemiz, geçen yıl yaşanan hain darbe girişimini sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetimizin kararlı duruşu ve halkımızın güçlü iradesi sayesinde bertaraf etti. Demokrasimize karşı yapılan bu saldırıda kararlı bir duruş sergileyerek şer odaklarına karşı nasıl kenetlendiğimizi ve tek vücut olduğumuzu tüm dünyaya da bir kez daha kanıtladık. Ne yazık ki bu alçak girişimin ülke ekonomisine etkisi ağır oldu. Ancak biz yılmadık.  Üretmeye devam ettik. Yatırımlarımıza hiç ara vermedik. Bütün bu süreçte ekonomi yönetimimiz iş dünyası ve sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket ederek iyi bir sınav verdik. Şunu görüyoruz ki; ekonomimiz son bir yılda yaşanan kayıpları telafi etmeye başladı. Bu alçak girişimin ülkemiz üzerindeki yarattığı karabulutlar yavaş yavaş dağılıyor. Önümüzdeki yılda hızlı bir şekilde yatırım yapmaya devam edeceğiz. Cazip bir ülke olma konumumuzu devam ettireceğiz. Üretim ve ihracata hız verdik. 2018 yılı yatırımcıların Türkiye’de yatırım yapmak için fırsatları değerlendireceği bir yıl olacak. Ekonomideki olumlu tablo devam etmesini ve büyümenin ikinci yarıda daha da güçleneceğini tahmin ediyorum. 2018'de Tosyalı Holding olarak bizim yüzde 10’nun üzerinde bir büyüme hedefimiz var. Bu hedefi gerçekleştireceğimize inanıyorum.”
AKKÖK HOLDİNG İCRA KURULU BAŞKANI AHMET C. DÖRDÜNCÜ
“AK-KİM’İ 750 MİLYON DOLAR CİROLU ŞİRKET HALİNE GETİRECEĞİZ”
“Türkiye 2017 yılının ilk çeyreğinde yüzde 5 büyüdü. 2018 yılının ise hem dünya hem Türkiye ekonomisi için toparlanmanın bir adım ötesine geçilerek yeni yatırımların gerçekleşeceği bir yıl olacağını öngörüyorum. Akkök Holding olarak, yeni yatırımlarımızla daha katma değerli üretim segmentlerine geçmeyi ve downstream ürünler üreterek kapasite kullanım oranlarımızı artırarak, ölçek ekonomisinin kaldıraç etkisinden yararlanmayı planlıyoruz. Buna ek olarak dijitalleşmenin sunduğu verimlilik fırsatlarını da yakalamayı amaçlıyoruz.
Grup olarak organik ve inorganik büyüme yollarına bakıyoruz. 2023 yılında Ak-Kim’i 750 milyon dolar cirosu olan bir şirket haline getirmek istiyoruz. Bu yüzden de 2017 yılında izlediğimiz yola devam edip yurtdışından yeni bir şirketi bünyemize katmayı hedefliyoruz. Dünyanın en büyük akrilik elyaf üreticisi olan Aksa Akrilik’te ise inovatif ürün çalışmalarına devam ediyoruz. Modakrilik  ve özel elyaflar konusunda çalışmalarımız bulunuyor. DowAksa tarafında ise; bu yıl dünyanın en büyük rüzgâr türbini üreticilerinden biri olan Vestas ile türbin kanatlarında kullanılan karbon elyaf pultruze profillerin tedariki için dört yıllık bir kontrata imza attık. Önümüzdeki yıl için de bu alanda çalışmalarımız devam edecek. Gayrimenkul sektöründe de iddiamız sürdürüyoruz. 2017 yılının başında Akiş GYO’nun Saf GYO ile birleşmesiyle Türkiye’nin en büyük gayrimenkul yatırım ortaklarından biri olduk. Akiş GYO tarafında 2018 yılında elde etmeyi beklediğimiz kira geliri yaklaşık 320 milyon TL. Aynı zamanda Beykoz’daki fırsatları da değerlendiriyoruz. 2018 yılı itibariyle yaklaşık 40 bin metrekarelik alanda konut+ticari nitelikte bir projeye başlayacağız. Enerji alanında ise sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği konuları 2018 yılında önceliğimiz olacak. Şu an Akenerji’nin 1.224 MW olan mevcut kurulu gücünün 320 MW’ı yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı. Bu yılın başında Bandırma’da kurulu  Ayyıldız Rüzgar Santrali’ndeki kapasite artırım sürecini tamamladık. Bu kapasite artırımı ile Ayyıldız Rüzgar Santrali’nde var olan beş ünitede (türbinde) 15 MW olan toplam kurulu güç, yeni eklenen 4 yeni üniteyle (türbinde) birlikte 28,2 MW’a yükselmiş oldu. 2018 yılında bu alanda yatırımlarımıza devam edeceğiz.”
AKSOY HOLDİNG CEO’SU BATU AKSOY:
YÜZDE 10 BÜYÜME HEDEFİ VE 1.500 KİŞİYE İSTİHDAM SAĞLAYACAĞIZ”
“Türkiye’de portföy çeşitlendirmesinin önemi daha da arttı. Aksoy Holding olarak; Petrol & Enerji, Turizm & Gayrimenkul ve Uluslararası Ticaret olmak üzere üç iş kolunda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Akaryakıt dağıtımı ve madeni yağlar sektöründe 2017 ile paralel yani GSMH büyümesinin biraz üstünde bir büyüme bekliyorum. Bu da 2018 yılında yüzde 5'in üstü manasına gelebilir. Shell & Turcas olarak dijitalizasyonu ve teknolojiyi müşteri ihtiyaçlarını dikkate alarak azami ölçüde kullanmanın yanı sıra serviste mükemmeliyeti ve global Shell know-how’ı ile geleceğin yakıtlarına hazır olmayı hedefliyoruz.  Ayrıca karlı ve sağlıklı büyümeye odaklanıp 1.050 civarında istasyonla faaliyet gösteren bayi ağımızın iç satış verimliliğini artırmak, sonra da yeni istasyonlar açmak ve benzin ile madeni yağlarda piyasa liderliği konumumuz ile dizel satışlarında ilk iki oyuncudan biri olma hedefimizi sürdüreceğiz. 
Enerji tarafında; 2017’de yıllık doğalgaz tüketimimizin 50 milyar metreküpe, elektrik üretim kapasitemizin de 80 bin MW'a yaklaşmasıyla Türkiye’nin muazzam potansiyeli ve jeostratejik konumu zaten ortada. Sanayi bazlı büyüme biz enerji yatırımcılarının önünü açacaktır. Yatırımcı dostu, liberal bir enerji piyasası oluşturmamız da elzem. Turcas olarak, RWE ile Denizli’deki santralimizde 10. yılına girdiğimiz ortaklığımızın yarattığı sinerjilerden çok memnunuz. Şimdi bu işbirliğini, RWE’nin yeni iştiraki INNOGY ile yenilenebilir enerji ve enerji teknolojileri alanlarına herhangi bir coğrafi sınırlamaya tabi olmadan aktarmayı hedefliyoruz. 
Conrad İstanbul'u baştan aşağı yenileyerek ve ortaklarımızın hisselerini satın alarak yaklaşık 200 milyon euro büyüklüğünde bir yatırıma imza attık. Şimdi de Bodrum'daki Epique Island Villa-Otel-Marina projemizle yeni bir 200 milyon euro büyüklüğünde yatırım gerçekleştiriyoruz. 2018'de çoğu tamamlanacak olan bu yatırımın bir kısmının (Otel-Marina) 2019'da devam edeceğini öngörüyoruz. Bu yatırımlarla bin 500 kişinin üstünde kişiye istihdam sağlanacak. Uluslararası ticaret alanında; Irak ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu bölgesine odaklıyız. Shell ve Gazpromneft markalarının madeni yağ dağıtımı ile başladık, akü ve filtreyi ekledik. Şimdi lastik ve oto yedek parçaları satma ve hatta bazı ürünlerde üretime geçme hedeflerimiz var. Irak'ta 7'si kendi şubemiz olan 37 bayi ve yüzlerce sıcak satış noktasında faaliz. Hedefimiz bölgesel bir dağıtım şirketi olmak. İran da radarımızda. Döviz kurlarındaki hareketliliği dikkate alarak ihracat ve transit ticaret hacmimizi her sene en az yüzde 10 seviyesinde büyütme hedefimizi koruyacağız.”
LİMAK YATIRIM YÖNETİM KURULU BAŞKANI EBRU ÖZDEMİR:
“YÜZDE 20 ORANINDA BÜYÜME HEDEFLİYORUZ”

“Limak Grubu olarak, stratejik planlarımız ve risk değerlendirmelerimiz çerçevesinde, faaliyet gösterdiğimiz tüm sektörlerde büyümeye, kapasite artırımlarına ve yeni yatırımlara devam edeceğiz. 2018 için yüzde 20 büyüme hedefliyoruz. 2017 yılında olduğu gibi 2018 yılında da sektörel hedeflerimize uygun ve sinerji yaratabilecek kamu özel işbirliği projelerinde, özelleştirme ihalelerinde ve yurtdışı inşaat, altyapı ve enerji projelerinde güçlü bir potansiyel alıcı olarak bulunmaya devam edeceğiz. Ayrıca, ana iş kollarımız olan inşaat, çimento, enerji, altyapı yatırımları ve turizmin yanı sıra 2018 yılında savunma sanayi ve maden sektörlerinde de yeni yatırımlar yapmak için ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Yurtdışında Balkanlar, Afrika, Ortadoğu ve Rusya pazarlarında mevcut varlığımızı daha da artırmak için iş geliştirme faaliyetlerimizi 2018 yılında daha da hızlandıracağız. 2018 yılında 2017 yılında yakalanan olumlu ivmenin daha da yukarı taşınmasını, zaten güçlü bir kamu maliyesine, bankacılık sektörüne, dinamik ve girişimci özel sektöre, güçlü büyüme potansiyeline ve genç bir nüfusa sahip olan ülkemizin yatırım potansiyelinin artmasını bekliyoruz. Bu kapsamda, 2018 yılında büyüme oranının yüzde 5 seviyelerine yükseleceğini düşünüyoruz. TCMB’nin sıkı para politikasını sürdürmesiyle enflasyon oranlarının 2017 yılı sonunda tek hanelere inmesini, 2018 yılında ise TCMB politika hedefine yakınsayacağını düşünüyoruz. Bu gelişmeler paralelinde Türk Lirası’nın 2018 yılında 2017 yılının son dönemlerinde olduğu gibi istikrarlı seyrini korumasını bekliyoruz. Dolar/TL’nin özellikle gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz politikalarına ve politik gelişmelere bağlı olarak zaman zaman dalgalanma gösterebileceğini düşünsek de kurun 3,40-3,65 bandında bir seyir göstermesini bekliyoruz.”

5 Eylül 2017 Salı

E-ticarette 2018 hedefi 170 milyar tl

Türkiye'de e-ticaret sektörü son 3 yılda ortalama yüzde 50 büyüdü.

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye e-Ticaret Sektör Meclisi Toplantısı'ndaki konuşmasında, dünyada ve Türkiye'de e-ticaret sektörünün çok hızlı büyüdüğünü belirterek, bu yeni yapının ekonominin büyüme dinamiklerinde de kalıcı değişiklikleri oluşturduğunu söyledi.

Geleceği öngören ticaret aktörlerinin hamlelerini internet üzerinden yaptığına dikkati çeken Tüfenkci, "Bu dönüşüm süreci ekonomimiz için iş dünyamıza fırsatlar sunuyor. Bu fırsatları değerlendirebilmek için kamu ve iş dünyası olarak birlikte hareket etmemiz önem arz ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Tüfenkci, e-ticaret sektörünün Türkiye'de son 3 yılda ortalama yüzde 50 büyüdüğünü vurgulayarak, bu büyümenin pazarlama yöntemlerinin değişmesiyle gerçekleştiğini aktardı. Tüfenkçi, e-ticaret tekniklerinin Türkiye'de de giderek önem kazandığına işaret ederek, "Başta tüketiciler olmak üzere, bu sektördeki tüm aktörlerin güvenini inşa edecek düzenlemeleri hayat geçirmek stratejik bir önem taşımaktadır." dedi.

- "e-ticarette 2018 hedefi 170 milyar lira"
Tüfenkci, Bankalararası Kart Merkezi verilerine göre, internetten yapılan kartlı ödeme tutarının 2015'te 55 milyar lira olduğunu belirterek, "2016 ağustosa kadar olan süreçte bu tutar yaklaşık 45 milyar liraya ulaşmış bulunmaktadır. e-ticarete ilişkin 2018 hedefleri ve öngörüleri 170 milyar liradır. 2023 hedefimiz ise bu anlamda 350 milyar liralık bir ticaret hacmine sahip olmaktır." ifadelerini kullandı.
İşletmeden işletmeye e-ticaretin dünyada büyük bir artış gösterdiğini, ancak Türkiye'de istenilen boyutta olmadığını ifade eden Tüfenkci, şirketlerin önünü açmak, vatandaşları e-ticarete yönlendirmek, güven ortamı oluşturmak için yaptıkları yasal düzenlemelere ilişkin bilgi verdi.

- e-ticarette bildirim yükümlülüğü
Tüfenkci, e-ticarete yönelik verilerin düzenli tutulabilmesi için bir sistem kurulması gerektiğini söyledi. Bu kapsamda, veri ve göstergelerin sürekli şekilde değerlendirilmesi ve takip edilmesi için e-ticarette bildirim yükümlülükleri hakkında tebliğ taslağı hazırladıklarını hatırlatan Tüfenkci, taslağın 22 Eylül itibarıyla görüşe açıldığını dile getirdi.
Tüfenkci, yapılan düzenlemeyle e-ticaret faaliyetinde bulunan işletmelerin bilgilerini Bakanlık nezdinde kurulacak Elektronik Ticaret Bilgi Sistemi'ne (ETBİS) bildirmelerinin sağlanacağını belirtti. Vatandaşların alışveriş alışkanlıklarının tespitine yönelik herhangi bir bildirim yükümlülüğünün kesinlikle getirilmeyeceğine dikkati çeken Tüfenkci, "Tüketicilerimizin internet üzerinde hangi ürünleri aldığını belirlemek gibi bir amacımız kesinlikle bulunmamaktadır." dedi.
Bakan Tüfenkci, güvenlik, gizlilik ve hizmet kalitesi konularında yaşanan endişelerin giderilmesi için Güven Damgası Sistemi'nin kurulacağını ifade ederek, Türkiye genelinde e-ticaretin geliştirilmesi projesini başlattıklarını ve kurulacak sektör meclisinin bu amaca hizmet edeceğini bildirdi.

- "İnternette çok laf, az iş üretiyoruz"
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da e-Ticaret Meclisinin ilk toplantısının yeni ekonominin lokomotifi olan e-ticarette sektörel birliği sağlamak adına önemli bir adım olacağını belirtti. Sektör meclislerinin, önde gelen firma, dernek ve kamu kurumu temsilcilerini bir araya getirdiğine dikkati çeken Hisarcıklıoğlu, özel sektör ile kamu idaresinin sektörün sorunlarını çözmek için birlikte çalıştıklarını dile getirdi. Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin e-ticaret konusunda yolun başında olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
"Toplam perakende ticaretin sadece yüzde 2'si elektronik mecradan yapılıyor. Her 10 kredi kartından sadece 1,2'si internetten alışveriş için kullanılmış. Gelişmiş ülkelerde online perakendenin toplam içindeki payı yüzde 10'un üzerinde. Bugün için gerideyiz, ama aradaki farkı hızla kapatabiliriz. İnternet bağlantısı yaygınlığı kalitesi ve akıllı telefon kullanım oranlarında Batı ülkelerine benziyoruz. Nüfusun yüzde 90'ı mobil bağlantıya sahip, ama internette çok laf, az iş üretiyoruz. Facebook kullanıcı sayısında 6'ncıyız, Instagram kullanıcı sayısında 4'üncüyüz, ancak internetin sunduğu fırsattan tam olarak faydalanamıyoruz."
Dünya Değerler Anketi’ne göre başka insanlara güvenenlerin oranının Türkiye'de yüzde 8, ABD'de yüzde 37 olduğunu anlatan Hisarcıklıoğlu, bu güvensizliğin e-ticaretin gelişmesini engellediğini

18 Temmuz 2017 Salı

yetenekli girişimcilerin 10 önemli özelliği

Girişimciliğin doğuştan gelen bir kabiliyet mi yoksa öğrenilebilir bir olgu mu olduğu uzun zamandır tartışılıyor. Gallup’un araştırmacıları ABD, Almanya ve Meksika’daki 4 bin girişimciyi inceledi. İşte bu sonuçlara dayanarak Gallup’un CEO’su Jim Clifton, girişimcilerin başarılı bir girişim için doğuştan gelen bir kabiliyetleri olduğunu söylüyor. Bu konudaki görüşlerini “Entrepreneurial StrengthsFinder- Girişimcilik Gücünü Bulan” adlı kitabında toplayan Clifton, bu nedenle erken aşamada star girişimcilerin keşfedilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
İşte, Jim Clifton’nun üzerinde durduğu; yetenekli girişimcilerin 10 önemli özelliği:


1- İş odaklılar. Her kararın kârın üzerinde nasıl bir etkisi olacağını öngörmeye çalışırlar.
2- Kendilerine yönelik güçlü bir farkındalıkları var.
3- Yaratıcı düşünürler; var olan bir fikri ya da ürünü daha yaratıcı bir şekilde sunabilirler.
4- Delege edebilirler; işi uzmanlarına bırakmayı bilirler.
5- Kararlıdırlar; zorluklar ve hatta yenilmez görünen engeller karşısında yılmazlar.
6- Bağımsızdırlar; başarılı bir girişimi hayata geçirmek için ne gerekiyorsa yaparlar.
7- Bilginin peşindedirler; işlerini büyütecek bilgi arayışı onlar için bitmez.
8- Temsil güçleri vardır; işleri hakkında en iyi bilgi veren kişilerdir.
9- İlişki inşa ederler; sosyal farkındalıkları yüksektir.
10- Risk alırlar; riske daha pozitif bakar ve risk almaktan çekinmezler
Jim Clifton'un “Entrepreneurial StrengthsFinder- Girişimcilik Gücünü Bulan” kitabından alıntı yapılmıştır...

20 Temmuz 2017 Perşembe

Uluslararası Pazarlamada Reklam Stratejisi

Reklam  dünyayı  saran  bir  ağdır.  Gelişen  teknolojiyle,  iletişim   hızının  verdiği  olanaklarla,  sınırların  ortadan  kalkmasıyla  tüm   insanlığı  ve  toplumları  etkilemektedir.   Global  reklamcılıkta  bir  ürün  veya  hizmet  küresel  olarak   pazarlanmak  amacıyla  planlanmakta  ve  bu  sebeple  de  reklamı  da   global  promosyon  stratejileri  ile  gerçekleştirilmektedir.14 Haziran 2011 Salı
 Dil  Sorunu:  Uluslar  arası  reklamcılıkta  karşılaşılan  en  büyük   sorunlardan  biri  de  dildir.  Bu  sorun  yalnızca  değişik  ülkelerdeki   değişik  dillerden  değil,  aynı  ülke  içinde  dilin  bölgelere  göre   şivelerden  bile  etkilenerek  değişmesinden  de   kaynaklanmaktadır.   Bazı  kültürlerin  dil  konusunda  önemli  hassasiyetleri  vardır.   Örneğin  Almanlar  ve  Fransızlar  İngilizce  bilseler  bile  zorunlu   kalmadıkça  İngilizce  konuşmamaya  çalışırlar.
Mesela... Rolls  Royce’ın  Silver  Mist’de  (Mist  Almanca  da  gübre  anlamına   gelmektedir), Ford  Focus’da  burada  iyi  bir  örnek  olacaktır  (Fransızca  da  bu   sözcük  faux  cul  diye  telafuz  edilmekte  ve  üçkağıtçı  anlamına   gelmektedir) Türkiye’de  MC  Donalds  Mc  Turco  /  Doritos  Alaturka
Kültür  sorunu:  Bir  ülkede  reklam  kampanyası  yürütürken   karşılaşılan  en  önemli  sorunlardan  birisi  hedef  kitlenin   birbirinden  çok  farklı  ve  değişik  özelliklere  sahip  alt  gruplardan   oluşmasıdır.   Bu  farklı  gruplara  tek  bir  mesajla  seslenmek  ve  onlarda  istenen   davranışı  gerçekleştirebilmek  çok  zordur.  Bu  zorluk  glokal   reklam  kampanyalarında  daha  da  artmaktadır.  Zira  bu  sefer   reklam  veren  farklı  bir  ülkede  ürününü  pazarlamaya   çalışmaktadır.  Bunu  yapmaya  çalışırken  de  global  kampanya   hedeflerinden  uzaklaşmamalıdır.
Mesela... Glokal  çalışmalar  yapılırken  reklamcının  kültürler  arasındaki   farklılıklar  hakkında  detaylı  biçimde  bilgilenmesi  gerekmektedir.   Örneğin  batı  ülkelerinde  yas  rengi  siyahken  bazı  Asya  ülkelerinde   beyaz  olduğunun  bilinmesi  gibi.  Belki  renk  bu  anlamda  küçük   ancak  çarpıcı  bir  örnek  olmaktadır.   Yanı  sıra  gelenekler,  aile  yapısı  ve   toplumsal  değerlerde  göz  önüne   alınmalıdır.  (Ramazanda  Coca  Cola   iftar  hazırlığı  reklamları)
Mesela... "Tang"  adlı  toz  içeceğin  önce  ABD   dışındaki  ülkelerde  kahvaltıda  tüketilecek   bir  seçenek  olarak  sunulduğu,  ancak   birçok  ülkede  meyve  suyu  kahvaltıdaki   seçeneklerden  olmadığı  için  tutulmadığı   sonra  "astronotların  içtiği  bir  uzay   içeceği"  olarak  tekrar  pazarlandığı   belirtilmektedir.
Toplumumuzda  ise  Tang  toz  içeceğini  televizyondaki  reklamlarında   anneanne-­‐torun  ve  anne-­‐baba-­‐çocuk  eşleştirmeleri  kullanılmakta   ve  Türk  toplumunun  yapısına  uygun  bir  aile  içeceği  olarak pazarlanmaktadır.
Mesela... Mavi  Jeans’in  başarısını  Mavi  Jeans  Kuzey  Amerika  Başkanı  Sait   Akarlılar  “kültüre,  vücuda  ve cebe  uygunluk”  olarak  belirtmiştir.   Aslında  Mavi,  ucuz  olmamasına  karşılık,  onların  kalitesinde,   trendinde  ve  erişilebilir  fiyatında  satılıyor.  Her  vücuda  uyum,   Mavinin  40  senelik  tecrübesinden  kaynaklanıyor.   Kültüre  uyumluluk  ise,  modeller  üzerinde  bazı  ufak  tefek   değişikliklerle  sağlanıyor.  Örneğin,  Amerikalı  erkekler,  Akdeniz   erkeğinden  farklı  olarak  fit  değil,  bol  kesimi  tercih  ediyor;   Avrupalılar  gibi  temiz  yıkama  jeanler  yerine  hırpani  görünümleri   istiyorlar.
Regülasyon  Farklılıkları:  Almanya’da  örneğin,  reklamda  “en   iyisi”  veya  “daha  iyi”  gibi  karşılaştırma  içeriği  kullanmak  zordur.   Arjantin’de  ilaç  reklamları  Kamu  Sağlığı  Bakanlığı’nın  öncelikli   onayını  almalıdır. Diğer  bir  sınırlama  ise  belirli  ürünlerin   reklamının  kontrolüyle  ilgilidir.   Örneğin,  İngiltere  televizyonda  sigara   veya  likör  reklamına  izin  vermez.   Tıpkı  ülkemizde  alkol  ve  tütünlü  ürünlerde  olduğu  gibi.
Mesela... Finlandiya  bu  konuda  daha  sınırlandırıcıdır;  hiçbir  gazete  ve   televizyon,  herhangi  bir  politik  örgütün  reklamını  yapan,  dini   mesaj  içerikli,  alkol,  sigara,  zayıflama  ilaçları,  ahlak  dışı  edebiyat   içerikli  veya  kişisel  içerikli  reklamlar  yayınlayamaz.   Daha  dolaylı  bir  sınırlama  ise   medyanın  belirli  bir  bölümü  için   reklamı  sınırlandırmaktır.  Çok   sayıda  ülke  radyo  ve  TV’de   reklamlara  izin  vermez.
Mesela... Diğer  bir  sınırlandırma  olarak  da  reklamcılık  üzerinden  alınan  ve   popülaritesi  artan  vergilerdir.  Örneğin,  İspanya  sadece  sinema   reklamlarını  vergilendirirken,  Peru  açık  mekanda  yapılan  tüm   reklamlardan  %8  oranında  vergi  almıştır.


13 Kasım 2017 Pazartesi

YENİ İŞ ARAYIŞI ARTIYOR

Ranstad tarafından yapılan Workmonitor’ün yılın ikinci çeyrek araştırmasında “İş Dolaşım Endeksi” küresel olarak artış gösterdi. 2013′ün son çeyreğine kıyasla 2 puan artan endeks, çalışanların çoğunun önümüzdeki altı ay içinde başka bir iş bulmayı umut ettiğini ortaya çıkardı.
Macar çalışanların yarısı başka bir iş arayışıyla listenin ilk sırasında yer aldı. Macaristan‘ı Japonya ve Hong Kong izlerken, Almanya’da ise işinden memnun olmayan çalışanlara yüzde 7 daha eklendi. Son altı ayda işinden en memnun çalışanlara sahip ülkeler ise Meksika, Norveç ve Hindistan olarak kaydedildi. Türkiye’nin de dahil olduğu araştırmada küresel olarak çalışanların yüzde 56’sı her ne kadar mükemmel bir işe sahip olduğunu düşünse de, yaptığı işe sadece yaşamını sürdürebilmek için katlandığını belirtti.
Araştırmaya katılanların yüzde 75’i iyi bir iş, ofis ve olanaklara sahip olsa bile daha fazla para kazanabilmesi durumunda kariyer planı gözetmeden iş değiştirebileceğini söyledi. Latin Amerika ve Asya’daki çalışanlar iş değiştirme isteğinde en üst sırada yer alırken, Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerindeki çalışanlar iş değişikliğine sıcak bakmadığını belirtti.
Geçici iş, işsizlikten iyi olarak görülüyor
Ülke başına en az 400 görüşme ile gerçekleştirilen “Randstad Workmonitor Eğilim Araştırması”nda küresel olarak çalışanların yüzde 72’si işsiz kalmaktansa geçici bir işte çalışabileceklerini, bunun kadrolu bir iş için iyi bir basamak olduğunu savundu. Geçici bir işi, işsizliğe tercih eden ülkeler arasında Danimarkalı çalışanlar yüzde 84 ile birinci sırada yer alırken, Çin yüzde 83 ile ikinci, Brezilyalı çalışanlar ise yüzde 82 ile üçüncü sırada yer aldı.

Kariyer hedeflerinin de araştırıldığı yılın ikinci Workmonitor’ünde Türkiye, Çin ve Hindistan’daki çalışanların yüzde 74’ü ilk işlerinin sonraki kariyerleri üzerinde önemli ölçüde etkisi olduğunu belirtti. Türkiye, Avrupa ve ABD’deki çalışanların yüzde 47’si mezun oldukları bölümde çalışmak için araştırma yaptıklarını, gelecekteki kariyer hedeflerini bu yönde planladıklarını belirtirken; Hong Kong, Hindistan ve Çin’deki çalışanların yüzde 65’inden fazlası ilk işlerini rastlantısal olarak bulduklarını söyledi. Öte yandan terfi ve teşvik konusunda İtalya başta olmak üzere Avrupa ve Kuzey ülkelerinde girişimlerin arttığı, işverenlerin başta yeni nesil olmak üzere nitelikli iş gücünü ellerinde tutabilmek adına yeni projelerle fırsatlar sundukları tespit edildi.